Siyasal rejimler tarihsel süreç içinde mutlakiyet ile başlayagelmiştir. Mutlakiyet devletlerin kuruluş aşamasının, meşrutiyet ve cumhuriyet ise sonraki aşamaların ürünleridir. Mutlaki rejim başlangıçta bir hanedanın önderliğinde oluşan beylik ya da derebeylik temelinde ortaya çıkar. Meşrutiyet rejimi mutlaki rejimin, cumhuriyet rejimi de meşruti rejimin evrilmesinin sonucudur.
Bu süreçte yeni bir devletin teşekkülü söz konusu değildir. Bu sebeple bir devletin tarihi kimliğinden ve kurucularından söz edilecek ise meşrutiyete ya da cumhuriyete geçtiği döneme değil, kuruluş dönemine yani mutlaki döneme bakılır.
9. yy.’da Doğudan ve Güneyden akın akın gelen Türkler Anadolu’da birçok beylikler kurdu. 11. yy.’ın başında sultan Alparslan’ın Malazgirt zaferi sonucunda Anadolu’ya girmesi ile siyasal birlik sağlandı ve Türkiye Selçuklu Devleti kurulmuş oldu. Daha sonra Moğol istilaları ile esaret altına giren devlet dağıldı ve tekrar kendini oluşturan Türk beyliklerine ayrıldı. Bunlar arasından istilacılara karşı direnip başarı sağlayan tek beylik Osmanlı Beyliği oldu. Beylik zamanla diğer beylikleri de egemenliği altına alıp Anadolu Türk birliğini tekrar kurarak devletin devamını sağlamış oldu. Birliği sağlayan beyliğin adı devlete ad oldu: Osmanlı Devleti.
II. Abdülhamid 1876’da tahta çıkıp meşrutiyeti ilan etmesinden bir süre sonra meclisi feshederek meşruti rejimi askıya aldı. 1908’de tahtan indirilmesi ile II. Meşrutiyet dönemi başladı. 1922’de de devlet başkanlığı makamı Osmanlı hanedanının elinden alınıp seçimli ve süreli hale getirilince 1923’te cumhuriyet rejimine geçilmiş oldu. “Osmanlı” ibaresi kaldırılmak sureti ile devletin adı Türkiye Cumhuriyeti oldu.
Kısaca Türkiye’nin mutlakiyet ile idare edildiği dönemin başında Anadolu’da kurulan Türk devletinin yapıcı unsuru Türk beylikleri ve onların birliğini sağlayan Selçuklu Türk siyasal erki ve daha sonra Moğol istilaları ile Türkiye Selçuklu devleti dağılınca yeniden ortaya çıkan Türk beyliklerini birleştirerek devletin devamını sağlayan Osmanlı Devletidir.
Bir devletin kökeninin ve kimliğinin belirlenmesinde yönetim tarzı/rejim değil o devleti ortaya çıkaran sosyolojik unsur esastır. Nitekim Anadolu Türk devletinin başlangıçtaki mutlaki dönemden itibaren kurucu unsuru daima Türkler olagelmiştir. İşte bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti bir Türk devleti kimliğine sahiptir. Devletin sosyolojik yapısındaki diğer bütün farklı etnik kimlikteki kişiler Türk devletinin eşit haklara sahip vatandaşıdır.
Bütün bunlardan sonra güncele gelerek belirtelim ki; “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşma yolunda katkı sağlaması için oluşturulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” nun başarıya ulaşabilmesi için icra edilmekte olan müzakerelerin daha başında “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” kimliği temel çıkış noktası olarak merkezde tutulmalıdır.
Takip edilecek bu süreçte de devletin cumhuriyet rejimini benimsediği dönem değil mutlakiyetin başladığı oluşum dönemi esas olmak üzere bütün süreci dikkate almak gerekir. Eğer böyle değil de cumhuriyet dönemine kurucu dönem gözü ile bakılır ve bu dönemde mevcut bütün sosyolojik kimlikler kurucu unsur olarak görülürse bunların her biri uygun şartların oluşması halinde fiziki ve siyasal ayrılık davası güden birer unsur olarak ortaya çıkabilirler. Bu sebeple bu barış yolunda yol haritamızı Türkiye’nin Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini kapsayan tarihi müktesebatımız belirlemelidir.
